O Gün Başka Bugün Başka Türkü!

25.8.2021

O Gün Başka Bugün Başka Türkü!

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Malazgirt Zaferi ve 30 Ağustos Zafer Bayramı tebriği ile başladığı haftalık basın toplantısında; eriyen işsizlik fonu, fahiş elektrik faturaları, açıklanan memur zammı ve Afganistan başlıklarını ele alarak gündeme dair açıklamalarda bulundu.

İki Önemli Tarih

Kıymetli arkadaşlar;

Bu hafta Anadolu’muzun ve aziz milletimizin tarihine damga vurmuş iki önemli zaferin yıl dönümünü idrak ediyoruz.

Basın toplantımıza bu iki önemli zaferi yâd ederek başlamak istiyorum, birincisi 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi diğeri ise Yahya Kemal’in dizelerinde;                                                                                  

"Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın." diyerek Sakarya Meydan Muharebesi sürecinde kahraman ordumuzu tasvir ettiği 30 Ağustos Zaferi’dir.

Hakikaten büyük zaferler ancak milletin bir araya gelmesi, inancını kuşanması, birlik ve beraberlik ruhu ile şaha kalkması neticesinde elde edilebilir.

Bundan dolayıdır ki hem Malazgirt Zaferi hem de 30 Ağustos Zaferi ile neticelenen mücadele bizi bugünlere getiren ve hürriyet içinde yaşamamızı sağlayandır.

Bu sebeple 1071 ile 1922’yi beraber hatırlamak mecburiyetindeyiz. İkisinin de temelinde yatan inançtır, imandır, kararlılıktır, birlik ve beraberliktir.

Biz bu ruhu devam ettirebilirsek bundan sonra da daha büyük zaferlere imza atma imkan ve gücüne kavuşuruz.

Bundan dolayıdır ki birlik ve beraberlik içerisinde olmamız; olmazsa olmazdır. Farklılıklarımızı husumet meselesi değil, birlik ve beraberlik aynı zamanda zenginlik vesilesi olarak görmektir esas olan.

Bugün içinde bulunduğumuz demokratik ortam da bunu sağlamak için önemlidir.

Elbette birtakım farklılıklar olacak ancak bu farklılıklar bizim birliğimize, beraberliğimize kesinlikle zarar vermeyecek. Tam tersi iktidarda bulunanlar kendi politikalarını tatbike koyarken muhalefeti de dikkate alacaklar ki yanlışa düşmekten kendilerini koruyabilsinler.

 

İşsizlik Fonu Eridi

Bildiğiniz üzere son zamanlarda ara ara tartışılan konulardan birisi de işsizlik fonundan yapılan ödemelerin niteliği, bundan yararlananlar, işsizlik fonunun yıllar itibariyle gelir ve giderlerindeki değişimdir.

Özellikle koronavirüs pandemisi ile birlikte kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteklerinin işsizlik sigortası fonundan yapılması, fon varlıklarının ciddi şekilde erimesine neden oldu.

Pandeminin başında 2020 yılı 1 Ocak tarihi itibariyle 131,5 milyar lira olan fon toplamı 9 Ağustos 2021 tarihi itibariyle 86,1 milyar liraya düşmüştür

Bu demek oluyor ki işsizlik sigortası fonunun üçte biri erimiştir. Düşüş oranı %34 civarındadır.

2021 Ocak-Temmuz döneminde özellikli bir süreç olan kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteğini saymaz isek eğer işsizler için ödenen işsizlik ödeneği toplamı 2,3 milyar lira olurken, işverene verilen teşvik ve destek miktarı 10,6 milyar lirayı bulmuştur.

2021 yılının ilk üç ayındaki hızıyla düşüş devam ettiği takdirde işsizlik fonu kaynaklarının 1,5 yıla kalmadan sıfırlanması söz konusu olacaktır. Burada en acı verici husus ise işçinin fonu işçi için değil, başka hususlar için kullanılmış olmasıdır.

Ayrıca işsizin maşından bile damga vergisi alan, işçiden kesilen paralarla oluşturulan fon maalesef her geçen gün eriyerek kuşa dönmüştür.

İşçi bu zor zamanları tek başına atlatmaya çalışmıştır. Temmuz ayının sonu ile 9 Ağustos arasındaki 10 günlük sürede bile fondaki eksilme tutarı 867 milyon 760 bin liradır.

Biz bu rakamları niçin burada gündeme getiriyoruz? Ülkemizin ekonomideki devasa problemleri altında ezilen insanımıza, işçimize bir miktar merhem olmak için.

Bugün iktidarın en önemli zafiyeti hadiseleri birbirine karıştırması ve hangi parayı nerede nasıl kullanacağını bilmemesidir.

Fahiş Elektrik Faturaları

“Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlarda ‘açız’ diye bağırıyorsa, ev kirasını, su ve elektrik faturasını ödeyemiyorsa sorumlusu mevcut hükümettir.”

Bu sözler iktidara gelmeden önceki Sn. Erdoğan’ın bizzat kendisine aittir. Burada dediği hususların altına biz de imzamızı atarız. İnsanımız geçim sıkıntısı çekiyorsa bunun baş müsebbibi hükümettir.

Sn. Erdoğan’ın o gün söylediği türkü başkaydı bugün söylediği türkü ise bambaşka. Bugün ülkemizin içine sürüklenmiş olduğu ekonomik sıkıntı adeta geçmişi mumla aratıyor.

Bakınız, her alanda milletimizin canı yanmakta ama bu ay gelen elektrik faturaları ayrı can yakmakta. İnsanlarımız feryat ediyor, geçen ay gelen faturalar ile bu ay gelenler arasında iki kat üç kat fark olması neyle izah ediliyor?

Bakınız; Elektrik Mühendisleri Odası'nın hesaplamasına göre, dört kişilik bir ailenin elektrik faturasına ödediği tutar son 5 yılda 94 TL'den 210 TL'ye ulaşmış durumda.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu’nun hesaplamasına göre ise, dört kişilik bir ailenin elektrik, doğalgaz, su ve internet dâhil tüm aylık faturalarının tutarı 760 lirayı aşmış durumda. Bu da asgari ücretin yüzde 26’sına tekabül ediyor.

Şimdi huzurlarınızda soruyorum; bu millete bu muamele reva mı? İnsanları geçim sıkıntısı ile boğuşmaya itmek insanımıza zulüm değil mi? Sn. Erdoğan’ın da dediği gibi bugün ülkemiz ekonomik sıkıntılarla boğuşuyorsa bunun sorumlusu mevcut hükümettir, yani AK Parti iktidarıdır. 

Zam Beklentiyi Karşılamadı

Memurlar ile hükümet arasında gerçekleştirilen 6. Dönem Toplu Sözleşme yine hayal kırıklığıyla sona erdi.

Sendikalar bir teklif götürdü, hükümet bu teklifi hiç dikkate bile almadı.

Her zaman olduğu gibi “Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz” diye sürece başlayan iktidar daha şimdiden enflasyona galip gelmesi mümkün olmayan bir zamla memuru geçim derdiyle baş başa bıraktı.

Ne yazık ki Türkiye’de orta sınıflar iktidarın yanlış ekonomik politikaları ile eritilip alt geçim sınıfına zaruri sokulmaktadır.

Her fırsatta Türkiye’nin ekonomik yönden büyüdüğünü, Avrupa’nın diğer ülkelerine kıyasla kendi vatandaşına iyi bir yaşam sunduğunu iddia eden iktidarın önünde bu iddialarını doğrulayacak bir fırsat vardı fakat gördük ki lafa gelince Avrupa standartlı uygulamada ise Afrika standartlarında bir karar ortaya kondu.

2022 için %5+7

2023 için %8+6 + enflasyon farkları kesinlikle beklentiyi karşılamadı. Sayın Bakan AK Parti'nin kaşıkla zam verme alışkanlığından dolayı %8'i memur sözleşmelerinde daha önce verilmemiş büyük bir oran olarak görüyor olabilir.

Burada bir konuya açıklık getirmek isterim, zam demek çalışan bir insanın geçimini daha rahat karşılayacağı bir artış demektir. Bundan dolayı enflasyon dikkate alınarak zam rakamları ortaya konur. Eğer bir memlekette enflasyon %30 ise siz de çalışan insana %29 zam yaptıysanız bunun adına zam denmez. Çünkü geçimini bir önceki senden daha zayıf bir noktada karşılayacak artış almıştır.

Siz enflasyon üzerinde bir zam verirseniz o hakiki manada bir zamdır. Ama uzun zamandır çalışan insanımız bundan yoksun durumda. Bundan dolayı Sn. Bakan’ın en yüksek rakamları verdik demesini kabul etmemiz mümkün değil.

Kıyma %92, pirinç %50, simit %28, sıvıyağ %94, süt %60, makarna %37, deterjan %28 artmış son 2 yılda. Enflasyon %26, dolar %46, avro %56, altın %71 artmış. Prompterlarda yazan cümleler farklı şeyleri söylese de çarşı pazardaki rakamlar herkesin gözü önünde durmadan değişip duruyor.

Bakınız, zam rakamlarının beklentiyi karşılayamadığını birçok hesapla anlatmak mümkün. Özellikle Sn. Cumhurbaşkanının çok sevdiği çay - simit hesabı üzerinden bile memurumuzun nasıl bir geçim sıkıntısına sürüklendiğini burada izah edebiliriz.

Milletimiz ve memurlarımız hakikati çok net olarak hatırlıyor, iktidarın sadece seçim dönemleri kemiklerini hatırladığı merhum Erbakan Hocamızın iktidarda memura verdiği muazzam zammın yanına dahi yaklaşamadılar.

Erbakan Hocamız 54. Hükümeti kurduğunda ilk icraat olarak %50 zam yapmıştı ki sendikalar %30 istiyor, devlet de %20 verebiliriz diyordu. Hazine diyor ki “Hocam %20’nin üzerindeki bir rakamı kaldırmamız mümkün değil” buna rağmen ilk seferde %50 zam yaptı, arkasından gelen zamlarla %100’ü geçti yaptığı zamlar.

Enflasyonun en az %30 üstüne çıktı. İşte o zam; zamdı.  O zam sadece memura değil, Türkiye’nin bütünü için göze alınmıştı. Çiftçi yeri geldi %110-250 arasında zamlar aldı. Bağ-Kur’lu %300 civarında zamlar aldı, işçi aynı şekilde…

Zam demek enflasyonun üstünde yapılan bir artış demektir. Eğer enflasyonun üstünde bir artış sağlanamıyorsa buna zam demek mümkün değil.

Şahsen bendenizi en çok üzen; Sn. Cumhurbaşkanının tasarrufla ilgili bir genelge yayınladığı zaman; sarayı ve meclisi bunun dışında tutması olmuştu.

Hâlbuki tasarrufa önce evden başlanır. Buralarda tasarruf yapmayabilirsiniz dendi! Yönetim olarak siz bir adım atacaksanız ve burada da israfı önemsiyorsanız israf önce evde önlenir.

İtibardan tasarruf olmaz anlayışı ile hareket ediyorsunuz, sonra dönüp çalışana tasarrufta bulunun diyorsunuz.

Bundan dolayıdır ki ekonomi sil baştan ele alınmadan, Türkiye’nin problemlerini çözmek mümkün olmaz. Ekonominin köklü bir şekilde düzelmesi kaynakların doğru bir şekilde kullanılması ile mümkündür.

Bütün kaynaklar yatırıma aktarılmalı! Bu hem işsizliğin ortadan kalkmasına hem de milli gelirin artmasına vesile olur.

Afganistan Gelişmeleri

Muhterem arkadaşlar;

Afganistan meselesine de kısaca temas etmek istiyorum. Son açıklamalar Taliban’ın Türk askerini Afganistan’da istemediği beyanatı ile gündeme geldi. ABD 31 Ağustos’a kadar çekileceğini ifade ediyor.

Afganistan’da oluşan yeni yönetim de kendi ülkesinde başka bir ülkenin askerini istemiyor. Biz bu noktada şunu unutmayalım; geçmişte Afgan ordusunun subaylarını Türkiye yetiştirmişti. Bundan sonra da bu tür faaliyetler olabilir ama askeri gücümüzün orada bulunmasını istemiyorlar.

Eğer Afganistan’a destek vermek istiyorsanız; iş adamlarınız, kalifiye elemanlarınız ile gelin diyorlar.

Mantıklı olan da budur. Şahsen göçmen meselesini böyle değerlendiriyorum. Afganistan’dan gelen göçmenlere kota koyan ülkeler, ancak vasıflı eleman alırım diyor.

Maalesef Batı’nın yaklaşımı hep bencillik üzerine inşa edilmiştir. Irak ve Suriye’de de bunu yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.

Bundan dolayıdır ki göç politikalarının nasıl tanzim edildiğine baktığımızda bu manzarayı görüyoruz buna rıza göstermek kalkınmakta olan veya çökmüş olan ülkelerin daha da çökmesine vesile olacak adımlar atmak manasına gelir.

Göçmenler için kendi ülkelerinde kamplar oluşturmak sureti ile bölgenin desteklenmesi daha evla olacaktır. Ayrıca bu ülkeleri kalifiye insana muhtaç etmemek gerekmektedir.

Suriye konusunda da ülke şartlarının bir an önce normale dönüp Suriyelilerin kendi memleketlerine dönmelerine destek vermemiz gerekmektedir.